Ortaçağ’dan Aydınlanma’ya Şeytanın Dönüşümü

Aydınlanma’nın Şeytan’ı, kendisine atfedilen mitolojik ve fantastik öğeler içeren bedeninden kovulmuş ve anlamca güçsüz duruma düşürülmüştür.

“İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil,

 kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.”

İçimizdeki Şeytan

Peter-André Alt’in kaleme aldığı, Kötünün Estetiği dizisinin ikinci kitabı Aydınlanma ve Psikoloji: Şeytanın Yeni Marifetleri, ilk kitaba göre çok daha yoğun bir okuma performansı ve literatür hakimiyeti talep ediyor.

Kötülük problemi, her dönem farklı kavramlara odaklanan ve farklı anlamlarla yeniden inşa edilen felsefe ve teolojinin temel problemlerinden biri. Kötünün Estetiği dizisi, kötülük probleminin tarihsel gelişimini ele alıyor. Öyle ki, kötülükle ilişkili varlıkların adlandırılmasındaki değişiklikle onlara yüklenen anlam arasındaki değişimin iç içeliği sorgulanmakta ve çok ilginç tespitler yapılmakta. Goethe, Freud, Jung gibi isimlerin kötülük problemiyle ilgili düşüncelerini sistematik bir biçimde okurla buluşturan dizi, aslında kötülük problemi üzerine anlamlı bir izlek ve zengin bir bibliografya sunuyor.

Dizinin ikinci kitabı Aydınlanma ve Psikoloji: Şeytanın Yeni Marifetleri’nde, Ortaçağ’daki Şeytan imgesinin dağıldığını, şeytanın hem biçiminin hem de anlamının değiştiğini görüyoruz. Aydınlanma’nın Şeytan’ının varoluşu, insanı yoldan çıkarmasıyla anlam bulur ve Şeytan, insandaki kötülüklerin kaynağı olarak bedensizdir. “Kötülüğün fiziksel bir varlık kazandığını kabul etmek aklın yasalarına aykırıdır, çünkü soyut bir şeyi bir görüntüyle karıştırmak anlamına gelir.” Her düşünceyi ve inancı rasyonalize etmek konusunda oldukça hevesli ve inatçı olan Aydınlanmacı düşünürler, Şeytan’ın bir bedeni olduğunu akıl yoluyla kanıtlamanın mümkün olmadığını öne sürer.

Ortaçağ’da kötünün çağrışımlarına bakıldığında, farklı görüşler arasındaki en önemli ortak noktalardan biri kötünün “iyinin eksik olması” olarak yorumlanmasıdır. Ortaçağ ve Aydınlanma’nın Şeytan’a ilişkin ortak çağrışımı ise Şeytan’ın özgür iradesiyle başkaldırısının sonucunda kötü ve kötülükle birlikte anılmaya başladığı görüşüdür. Ancak Aydınlanma’nın Şeytan’ı, kendisine atfedilen mitolojik ve fantastik öğeler içeren bedeninden kovulmuş ve anlamca güçsüz duruma düşürülmüştür.

Goethe’nin ünlü kitabı Faust’ta Mephisto, kendine yöneltilen sorulara verdiği cevaplarla Şeytan’ın çeşitli rollerine işaret eder. Mephisto’nun kendine ilişkin ilk açıklaması, Hıristiyanlık’taki kötü ve Şeytan anlayışıyla benzer bir tondadır; Mephisto, düşmüş meleğin yanındakilerdendir. Mephisto’nun kendisini açığa çıkardığı ikinci açıklamasında, hicivle yan yanadır: Sürekli inkâr eden ruhum ben! Haklıyım aslında: çünkü yaratılan her şey, mahkûmdur yok olmaya; onun için daha iyi olurdu hiçbir şey yaratılmamış olsaydı. Böylece sizin günah yok etme, kısaca kötü dediğiniz ne varsa, işte odur benim asıl unsurum. Mephisto’nun varlığının anlamlarını açığa vurduğu tanımlardan üçüncüsü, Hıristiyanlık’taki yaratılış mitine gönderme yapar: Başlangıçtaki bütünün parçasının parçasıyım ben, ışığı doğuran karanlığın parçası. Peter-André Alt’a göre, bu üç açıklama birbiriyle çelişir ancak net olarak söylenebilecek şey, Goethe’nin Mephisto’sunun, geleneksel olarak Şeytan’a yüklenen tüm görevleri ve anlamları taşımakta olduğudur.

Freud’un psikanalizinde kötü ve Şeytan, libido ve ensest arzular ile birlikte anılır: Şeytan’ı ensest arzularının üstünü örten bir figür olarak yorumlamak, psikanalizin dürtü öğretisiyle temellendirdiği mit analojisini güçlendirmektedir. Şeytan’ın libidoyla ilişkisi sanki kötülük tasavvurunun kültürel düzenleri içinde tüketilip boşalmış mitsel bir sermayeyle ilişki gibidir. Freud için kötü, bilinçdışında inşa edilen bir şeydir ve libidoyla birlikte somut olarak varlık kazanmaktadır. Jung ise kötülüğü Freud gibi bastırılmış ensest arzular içerisinde aramaz. Jung’a göre kötülük, hedefsiz libido enerjisinin kendini açığa çıkarması durumunda kendini gösterir. Jung da Freud gibi kötülük ve cinsellik arasındaki ilişkiselliği olumlar ancak Freud gibi bu ilişkinin kökenini ensest arzularla temellendirmez.

Peter-André Alt’ın kitapları, merak uyandıran içeriği ve yazarın konuyu ele alış biçimindeki ustalıkla okuru kendine hayran bırakıyor. Kötünün Estetiği dizisinin her iki kitabı da hem çevirisiyle hem de kitap kapak tasarımıyla okurda yer bırakan kitaplardan olmayı başarıyor. Bu olumlu izlenimler içerisinde dizinin üçüncü kitabını da büyük bir heyecanla bekliyoruz.