
Post. Dosya No 4: Ulus Baker
Post. olarak dördüncü dosyamızı yayımlıyoruz ve bu dosyayı Ulus Baker’e adıyoruz.
Post. olarak dördüncü dosyamızı yayımlıyoruz ve bu dosyayı Ulus Baker’e adıyoruz.
Bu küçük koronavirüs bize insanlığın tek bir organizma olduğunu ve insanlığın ancak diğer canlılarla ilişkili olarak mümkün olduğunu acı bir biçimde gösterdi.
Bugünlerde siyah bir Amerikalının polis şiddetiyle öldürülmesinden sonra başta Amerika, bütün dünyada hızla yayılan sokak protestoları, salgının olmadığı bir dönemde yine bu kadar güçlü olur muydu?
Fotoğrafçıların salgın başladığından bu yana kendilerine döndüğünü, özellikle belgesel fotoğrafçı refleksi olan “uzaklara gitme” yerine yakın menzil içinde kalma, kendi tanıklığının, kendi deneyiminin belgeselini üretme eğilimine girdiğini gördük.
Ağzımız maskeyle kapatılmış (işlevi yanında sembolizmini de es geçmeyelim) ve üretimin iyice dışına itilmişken, birbirimizden korkar halde geçireceğimiz bir ‘resetlenme’ sürecinden ne umabiliriz?
Bu salgın veya kolektif içe dönme süreci sadece adada yaşayan birisini değil, herkesi birer adaya dönüştürdü. Kendi kabuğuna ve kendi kıyılarına çekilen binlerce arşipelago/takımada gibi oldu yeryüzü.
Umudum o ki, Cannes gibi şaşaalı festivallerin ve star sisteminin tozu dumanı dağılınca da sinemanın gerçek Everest’lerini görmeye başlarız.
William Burroughs! Onun bize anlatmaya çalıştığı virüs dünya artık hepimize görünür oldu. Kontrol ve Gözetim üzerine daha dikkatli düşünmek için bir neden daha.
Kentsel mekanlarda bir araya gelmenin, paylaşmanın ve çatışmanın insanın nasıl “ikinci doğası” olduğunu yeniden idrak ettik, ediyoruz. Şairin lafını bükerek ifade edersek, ‘biz ötekine mecburuz’ diyebiliriz.
Tek dileğim, salgın bitince, yeniden hatırladığımız iyilik ve vicdanın egemenliğinin devam etmesidir. Belediye ve mahallelilerin kurduğu dayanışma ağları buna en güzel örnek.