Ada ve Morinyo

1- ADA

 

Herhangi bir Nisan günü. Güneşli güzel bir gün. Sabah erkenden vapura atlayıp Ada’ya geldim. Marketteki bütün meyveleri çantama doldurup ormana çıktım. Yolda karşılaştığım bütün ninelerin çantalarını taşıdım. Bütün dedelere gülümseyerek selam verdim. Yol kenarındaki bütün yeşil erik çağlalarını yedim. Ormanda bütün çiçekleri kokladım. Bütün köpeklerin başını okşadım. Bütün ağaçlara sarıldım. Bütün kütüklerin üstünde biraz oturdum. Çam ağaçlarının içinden süzülen o leziz güneş ışınlarının hepsini gözlerimin arasındaki kırmızı delikten kalbime emdim. Sahildeki bütün çöpleri topladım.

Bütün o büyük bahçeli eski ve görkemli evlerin hepsini satın aldım. Hepsinin bahçesinde tuvalimi kurup resimler yaptım. Balkonlarında ayaklarımı uzatıp Afrika’dan, Hindistan’dan ve Amerika’dan müzikler dinledim. Denize bakan bütün banklarda sessiz sessiz oturan yaşlıların yanına çöküp saatlerce sustum. Montumu, ceketimi, gömleğimi, ayakkabılarımı, çoraplarımı çıkardım. Çimenlerde yalınayak zıpladım. Kimse bana mal mal bakmadı.

Yürürken kitap okudum. Kediler bana gülümsedi. Kuşların kakaları hep biraz ötemdeki boşluğa düştü. Asla kafama denk gelmedi.

Akşamüstü sahilde T. Kahvesi içerken Morinyo’yla karşılaştım. İkimiz de aşırı üzgünüz. Sessizliklerimiz birbirine yakışıyor. Kahvede tavla oynuyoruz. Morinyo beni 6-0 yendi.

Gece yarısı son vapurla eve dönseydim iyi olacaktı.

Ama dönmedim.

 

2- MORİNYO

 

Morinyo, Ada’da iki odalı küçük bir evde iki yavru kedi ve iki balıkla birlikte yaşıyor. Salonda iki antika berjer koltuk, iki eski raf, iki sehpa var. Sehpalardan birinin üzerinde birbirine bakan iki at başlı bir masa lambası gece gündüz yanıyor. Yatak odasında dev bir akvaryum, akvaryumda iki kırmızı balık. Bir de iki yastıklı dev bir yatak var.

Morinyo ormandan at kemikleri topluyor. Onlardan garip heykeller yapmış. Bazılarını boyuyor. Ürkütücü ve duygusal heykeller bunlar. Bazıları figür eğilimi taşıyor. Suskun figürler. Diğer heykelleri soyut. Soyut olanlar oldukça konuşkanlar. Adalarda turistik faytonlara koşulan atların yaşlanıp koşamaz hale geldiklerinde ormanda ölüme terk edilişlerinin hikâyelerini anlatıyorlar. Hayatın ağırlığını fısıldayan ağıtları var bu heykellerin.

Morinyo hayatın ağırlığına dayanmakta zorlanıyor. İkide bir “vay be” diyor. “Ne dünya be”!

Evin bir duvarında anne-babasının 1970’lerden fotoğrafları asılı. Bir belgesel sergiye benziyor. Tatlı tipler onlar da. Babasının gözlerinde olgun bir melankoli var. Fotoğraflar siyah-beyaz ama sanırım babanın gözleri mavi.

Morinyo için ne kadar üzülüyorlar kim bilir.

Ana-babaların üzüntüleri beni her zaman etkilemiştir. Yani, çoğu zaman. Yada bazen. Aslında belki de, sadece nadiren.

İçimdeki anarşistin aile kurumuyla ilgili bütün “bıdıbıdı”larına rağmen kendimizden bu kadar farklı bu insanlarla bu kadar doğrudan, bu kadar bedensel ve bu kadar subtil bir bağımız olmasını hayatın verdiği tatlı bir hediye olarak görürüm.

Kalbimin bir yerinde günler hep annem, babam ve kardeşimle geçireceğimiz harika günleri özlemekle geçer.

Morinyo aşırı dürüst biri. Aşırı melankolik.

Morinyo iki yıldır ailesiyle konuşmuyor.

Morinyo çok sigara içiyor. Profesyonelce sarıyor rulolarını.

Onu alıp buralardan kaçırasım var aslında. Bunu söylüyorum.

Deli yüzüne deli bir gülümseme çıkıyor.

Bir sigara sarıyor.